22 Şubat 2010 Pazartesi

Enke

Bedenlerinin üçte ikisi görünmeyen garsonların dolaştığı boşlukta içerdik hep rakımızı onunla.
Göz boşluklarından turşu suyu akan arkadaşlarımızla kadeh kadeh uçardık çılgınlıklara.
Her seferinde ölmüş kedilere bir dokuz yaşam daha verirdik, iyiliğimizden.
Garsonları boyardık, daha fazla görülebilmeleri için, belki hayatlarına bir seven katma olasılığı için.
Konuşmaktan vazgeçenlere saatlerce sevdamızı anlatırdık, nasıl ölmeden onların yanına gelebildiğimizi anlamaları için, ama inanmazlardı bize, intihar eden kaleci hariç. O, ikimizi birbirimize sarmalayıp, bıçakla ortadan bir delik açmıştı, rüzgarı hissedebilelim diye. Bir bulut deliğimize girip bizi oralardan alıp götürünce, bir tek o el sallamıştı ardımızdan.
Uyandığımda ağzımdan bir bulut çıktı, sonra senin suratına dönüştü, elime alamadım, ellerim yoktu . Seslenemedim, ağzım kapandı.
Farkettim ki, bedenimin üçte ikisi görünmüyor ve konuşamıyorum.
Kaleci değilim ki , intihar edeyim!
Ben şimdi oraya nasıl gideceğim?


Gidecek yeri kalmamışlarla sevişenler ! bu yazı sizin için yazıldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder