24 Mart 2010 Çarşamba

Bisikletli kız


Seni gördüm az önce.
Bisikletinden inip yanıma geldin.
Ben uyuyordum.
Kusursuz bir sessizliğin içinde uyuyordum.
Köpeklerim bile ses çıkarmıyorlardı, belki sen olduğun için.
Öylece baktın bana.
Uykudaki halimi çok sevdiğini söylerdin her zaman.
Belki de kıyamadın bana.
O güzel yüzün neler anlattı bana, bir bilsen!
Gecelerin güneş entarili kızlarıyla, gündüzlerin yıldız şapkalı çocuklarını evlendirdim, sen bana bakarken.
Senin haberin oldu mu, tüm bu olanlardan?
Badem gözlü kedim geldi bir ara, uyan ! der gibiydi.
Yanağıyla yanağımı okşadı, sonra o da uyudu benim gibi.
Herkes uyudu çileğim, herkes!
Sen bisikletine binip gittin.
Uykulu gözlerimizle hepimiz sana baktık ardından.
İsteriz yine gel, yine...

23 Mart 2010 Salı

Kaybolmuş sokakların çocukları

Kaçamadığım yalanlar var.
Oramdan buramdan çekip, hakim olamadığım durumlara, coğrafyalara sokup sokup çıkarıyorlar. Alay eder gibi.
Götürdükleri yerler yanmış lastik gibi, bok gibi, çürümüş anüs gibi kokuyor, nefesini yitirirsin.
Bakamayacağın insanlar, hayvanlar, şişeler, renkler var, kör olursun.
Buraların adresini, anahtarını ararken, aklını unutursun.
Olmayan şeyler görebilir, insanların hayatı neden terk edebildiklerini anlayabilirsin.
Kaçamadığım yalanlar var.
Dayanılacak gibi değil.
Kendimi tanımaya başladığımdan beri buralara uğrar, bunlarla uğraşırım.
Bir ben var beni buradan çıkarabilecek, onu ararım.
Terk ettiklerime dönerim, belki ipucu olabilir diye. Gördüklerimden kaçar, büsbütün kaybolurum.
Endişe, buralardaki en çaresiz ruh halidir. Belki de diğerlerine kolay lokma olma halidir. Bir seferinde kayalıklarda otururken, gözlerinden endişe akan bir adam gördüm. O'na neden bu kadar endişeli olduğunu sordum, anlatmaya başladığı gibi kör köpekler adamı beş dakikada parçaladılar, pardesüsünün düğmesini bile bırakmadılar.
Gülerek izledim, 6 yaşında kırmızı kurdeleli kızın , pamuk helva yapan adamı izlemesi gibi.
Neden endişe edecek mişim ki?
Sığınabileceğiniz bir mağara, bir tanrı, kedi, deniz yada her neye sığınmak varsa, burada yok.
Hayatımda bana endişe veren herşeyi bırakmışım ki, buralara gelmişim.
Ben buranın esiri olmuşum.
Sevdiğim ölüler de mutlaka buralara uğramışlardır, belki ben de buralara temelli yerleşirsem civarda onları görebilirim.
Ben şimdi kör köpeklerle misket oynamaya gidiyorum, size dünyanızda sabır diliyorum.
Siz tatil için çalışın, çürüyün, biz sokaklarda sarhoş yalanlarla dans ederek çürüyelim.

16 Mart 2010 Salı

Yazgülü


Gülümseyişiyle buğulandırdığı gözleriyle oturdu masama.
Yaz günüydü, adı Yazgülüydü.
Maviyle boyalı tahta masa, denizle boyalı kafa, rakı.
Sahi, o ölen kimdi? dedim.
Gözlerini açtı Yazgülü, gözler kızarmış balık gibi fırladılar yuvalarından, tüm güzelliğini kaybedip.
Bulutlar kafamıza aktı, yetmedi, mekancı gitti, yetmedi,
gün döndü, yetmedi.
O günler yetmedi.
Kendimi yaktım, bir başkasını yakamam, denizin çocukları kızar bana.
Ölen kimdi?
Gülüyor gibi yapalım, ölmüyor gibi yapalım.
Ölen kimdi?
Artık soru sormadan içiyoruz, ne gün dönüyor ne kafalar .

İğrenç herif

Sarhoşum, çünkü çok insanın çişi var içimde.
Daha da sarhoş olabilirim, çünkü daha da çok insanın çişini emecek bir ruh
var bende!
Sıkılırsam kusarım elaleme.

Uçan kız


Ne fark etti ki , kadınların kanatlarından seyredince alemi?
Sevişerek dağladık gözlerimizi.
Duymazdık beraberken,
duyar olduk kıskanınca!
Neden?

6 Mart 2010 Cumartesi

Hayat insanı

Bazı günler gözleri açılmak istemezdi yeni güne.
O da bu duruma karşı çıkmaz, tekrar uyuyana kadar,
tüm günü kapkara geçirirdi.
Ruhunun kirliliğine bu kadar teslim olmuş bir bedenden
insan gibi davranması beklenemezdi.
Hiç arkadaşı kalmamıştı, annesi giderek daha seyrek uğruyordu, o da bıkmıştı
çocuğun bu karanlık dünyasından. O da herkes gibi çocuğun hayata bağlanmasını, bir işe girip çalışmasını, evlenip çocuk yapmasını istiyordu.
37 yaşına gelmişti. Hep aynı kitapları okuyordu. Yenilerini almak için dışarı çıkmak istiyordu fakat çok korkuyordu.
Ne kadar zamandır dışarı çıkmadığını bile bilmiyordu.
Acaba ne giymeliydi? Ayakkabıları ayağına küçük müydü?
Pencereyi açtı. Güneşli bir havaydı.
Muhtemelen bahardı, nisan ya da mayıs ayı olmalıydı.
Merdivenlerden indi.
Korna sesleri, birbirine bağıran insanları duydu.
Acı bir fren sesiyle irkildi, arkasına baktı, siyah bir araba, camdan kafasını dışarı çıkarmış, hiddetinden kzarmış bir adamın ağzından çıkan salyaları gördü.
Çok korktu. Annesini aradı ama nerede olduğunu tarif edemedi, insanlara sormak istedi ama korktu , soramadı.
Kayboldu, tanıdık hiçbir şey göremedi, gece oldu, yürümekten yoruldu.
Uykusu geldi ama tedirginliğinden uyuyamadı.
Hayat o kadar enteresan bir şeydi ki, korkudan gözlerini açmayan adam şimdi kapayamaz olmuştu.

1 Mart 2010 Pazartesi

Modern dünya

Hayatımın bir zamanında, pamuk kadar gergin, bulut kadar özgür, vanilya kadar neşeli, yıldız kadar pısırık bir dönem geçirmiştim.
Kafasının içinde, beyin diye 129 gram kıyma taşıyan bir arkadaşım vardı.
Ana rahminden çıkmak üzereyken, ikizinin attığı tekme sonucu bu hale gelmişti.
Benden başka hiç arkadaşı yoktu.
Radyo dinler, bira içer, üzerimize işerdik.
Onun bu dünyaya bir ikram olarak geldiğini düşünürdüm hep.
Dünyada yaşayanlardan o kadar farklıydı ki.
Kafamın içinde kalmış bir kadının kanlı sidiğini, kulağımdan emerek içtiği gün, denizin üzerinde koşabileceğimi düşünmüştüm.
Beni bu dünyadan bu kadar uzaklaştıran biri varken, dünyevi şeyler yapmamı bekleyen diğerlerinden uzaklaşmam kaçınılmazdı.
Dolayısıyla, benim de tek arkadaşım artık o olmuştu.
Kayık yaptık.
Tüm denizleri gezdik. Bazen balıklar bize yardım ediyor, bazen de kafa atıp bizi devirmeye çalışıyorlardı.
Balıkların artık insanları sevmediğini anlattı bize, Honolulu civarında bizimle arkadaş olan bir ak memeli balina.
Balıkların dünyasından da gittik.
Gökyüzüne çıkmak lazım, bize buralarda yer kalmamış ! demiştim , nereden bilebilirdim ki ciddiye alacağını?

Baklavadan pay ummayan akıllı kedi

Kimi zaman sana diyeceklerimi sokakta ziyan olmuş,
yokları oynayan kedilere desem.
Sana susacaklarımı onlara sussam.
Zamansız gelip onlardan birini seçsen.
...
Herkesten gizlediğim sözlüğümde , yoklar toplamıdır kediler.
...
Cumbanda akşamdan kalma adamınla oynaşırken, kedinin duruşuyla
çalkalanan sessizliği anlasan,
biriktirip toplasan.
...
Kimi zaman anlasan yokları, toplasan her birini.
Yok olsan .

Yine o kız

Sıkıntı yalnızca yüzündeymiş de, yıkanınca geçecekmiş gibi gitti yüzünü yıkadı.
İşe yaramayan musluğa kızdı.
Nedensiz hayatına neden ekleyemezdi.
Ekmek kızarttı.
Pencere kenarına sıkıştı, yüreğinin sıkıştığı gibi.
Müzisyen arkadaşını çağırdı.
Bardak bardak yaklaştı çılgın dünyasına.
Fakat bir anda kapı açıldı ve gözleri her çılgınlığa yatkın kız geldi.
Müzisyen arkadaşı çok korktu, kendini tuvalete kilitledi.
Kız gevrek bir kahkaha attı, ağzından çıkan ateş gözlerinde buğulandı.
...
Kim anlayabilirdi onu bunları musluktan akan suda gördüğünü söylese ?
Çok yalnızdı.