22 Ağustos 2012 Çarşamba

Gümüşlük

Cum cum'u Geriş köyünde bıraktım, nereden bilebilirdim ki başıma gelecekleri.
Aslında giderken beni ikaz etmişti ama ben o an algılayamadım , o tırmığın bir işaret  olduğunu.

...

Kopup yere düşen kafalar gördüm. Klübün dans pisti,  yanık lastik kokan kafalarla doldu. Üzerlerine basarak dans ettik. Sağ kalan gençler birbirlerinin dudaklarına ter kokularını üflediler. Locama çekildim, garsonlar bıktı, ben bıkmadım rakıdan, bardaklar sürekli büyüdü, anason rüzgarı bedenimde sürtünmedik yer bırakmadı.

...
Kasımpatıyla papatyayı ayırt edemeyen çiçekçi geldi, bütün mallarının kafasını kopardı, yaprakları kafalarımıza attı. Bizleri klübün altın başakları seçmiş olacak, hiç bir şeyi seçemeyecek gözleriyle.

...

Kopan kafalardan rüzgara karışan kokusu denize gitti,  Myndoslular mezarlarından uyanıp, bize geri üflediler.
Gün doğdu, kimileri kafalarını yerden toplayıp denize girdi, kimileri yanlış kafayı taktı, kimileri kendi müziklerini yapıp dans etmeye devam etti. Tam bunlar olurken, yan dükkanın bambularını yıkıp geldiler.
Kayıp kıta Mu'nun dişi savaşçıları.
Oklarıyla kötü ruhlu dansçıları avladılar.
Ortam temizlendi. Koku dağıldı. Güneş kızardı. Bulutlar bile mutluluk horonu teptiler.
....

Cum cum geldi, köye döndük.  Sabah rakılarımızı içtik. Kuyruğuyla ; aşkını kaybetme ! yazdı suratıma.
Bir daha onun sözünden çıkmamaya karar verdim.

1 yorum: