Sarı kedi iskeleye oturmuş balık tutuyor. Yanına gidiyorum, neden kovan yok diyorum cevap vermiyor.
Balık tutana kadar bekliyorum. Uyuyor, uyanıyorum.
Arada sırada bana bakıp gülümsüyor.
Karanlıkta gözleri parlıyor, doluyor ama bir şey akmıyor. Günler geçiyor, tek laf etmiyor.
Öylece, elinde oltasıyla oturuyor. Uyumuyor.Yüzyıllardır orada oturuyormuş gibi, heykel gibi duruyor.
Bir tane bile balık oltasına gelmiyor.
Olta alıp, tekrar yanına oturuyorum. Çok geçmeden bir mercan atlıyor oltama, tam ağzından iğneyi çıkarıyorum, elimden balığı atıp denize atıyor.
Aylar geçiyor. Sakalım, tırnaklarım uzuyor, kokuyorum .
Dayanamıyor, en sonunda konuşuyor; hadi evine git artık diyor. Evim yok diyorum. Sevdiğin de mi yok diyor. Susuyorum.
Aylarca süren bir sessizlikten sonra bir gün bana dönüp; sen de benim gibi burada ölme diyor.
Ben zaten ölüyüm diyorum, gözleri sulanıyor ama bir şey akmıyor.
O da sevmiş benim gibi, o da ölmüş. Bizim gibiler sevince ölürler, bir daha da asla ölmezler diyor.
Bir gece denizin içinden ışıklarla lemurlar, zürafalar, atlar, insanlar, kediler, maymunlar geliyor.
Bunlar kim diyorum, onlar da ölüler diyor, bir gün biz de onlar gibi denize gideceğiz diyor.
Denizin çocukları bize şarkı söyleyip gidiyorlar.
Aylar geçiyor, artık oltama balık gelmiyor.
Bir gece yine denizin çocukları geliyor.
Sarı kedinin sevdiğinin silüeti ay'da beliriyor, oltasından çekiyorlar ve sarı kediyi de yanlarına alıp gidiyorlar.
Ben de şimdi sevdiğimin yüzünü bir kez daha görmek için onları bekliyorum.
11 Şubat 2013 Pazartesi
22 Ağustos 2012 Çarşamba
Gümüşlük
Cum cum'u Geriş köyünde bıraktım, nereden bilebilirdim ki başıma gelecekleri.
Aslında giderken beni ikaz etmişti ama ben o an algılayamadım , o tırmığın bir işaret olduğunu.
...
Kopup yere düşen kafalar gördüm. Klübün dans pisti, yanık lastik kokan kafalarla doldu. Üzerlerine basarak dans ettik. Sağ kalan gençler birbirlerinin dudaklarına ter kokularını üflediler. Locama çekildim, garsonlar bıktı, ben bıkmadım rakıdan, bardaklar sürekli büyüdü, anason rüzgarı bedenimde sürtünmedik yer bırakmadı.
...
Kasımpatıyla papatyayı ayırt edemeyen çiçekçi geldi, bütün mallarının kafasını kopardı, yaprakları kafalarımıza attı. Bizleri klübün altın başakları seçmiş olacak, hiç bir şeyi seçemeyecek gözleriyle.
...
Kopan kafalardan rüzgara karışan kokusu denize gitti, Myndoslular mezarlarından uyanıp, bize geri üflediler.
Gün doğdu, kimileri kafalarını yerden toplayıp denize girdi, kimileri yanlış kafayı taktı, kimileri kendi müziklerini yapıp dans etmeye devam etti. Tam bunlar olurken, yan dükkanın bambularını yıkıp geldiler.
Kayıp kıta Mu'nun dişi savaşçıları.
Oklarıyla kötü ruhlu dansçıları avladılar.
Ortam temizlendi. Koku dağıldı. Güneş kızardı. Bulutlar bile mutluluk horonu teptiler.
....
Cum cum geldi, köye döndük. Sabah rakılarımızı içtik. Kuyruğuyla ; aşkını kaybetme ! yazdı suratıma.
Bir daha onun sözünden çıkmamaya karar verdim.
Aslında giderken beni ikaz etmişti ama ben o an algılayamadım , o tırmığın bir işaret olduğunu.
...
Kopup yere düşen kafalar gördüm. Klübün dans pisti, yanık lastik kokan kafalarla doldu. Üzerlerine basarak dans ettik. Sağ kalan gençler birbirlerinin dudaklarına ter kokularını üflediler. Locama çekildim, garsonlar bıktı, ben bıkmadım rakıdan, bardaklar sürekli büyüdü, anason rüzgarı bedenimde sürtünmedik yer bırakmadı.
...
Kasımpatıyla papatyayı ayırt edemeyen çiçekçi geldi, bütün mallarının kafasını kopardı, yaprakları kafalarımıza attı. Bizleri klübün altın başakları seçmiş olacak, hiç bir şeyi seçemeyecek gözleriyle.
...
Kopan kafalardan rüzgara karışan kokusu denize gitti, Myndoslular mezarlarından uyanıp, bize geri üflediler.
Gün doğdu, kimileri kafalarını yerden toplayıp denize girdi, kimileri yanlış kafayı taktı, kimileri kendi müziklerini yapıp dans etmeye devam etti. Tam bunlar olurken, yan dükkanın bambularını yıkıp geldiler.
Kayıp kıta Mu'nun dişi savaşçıları.
Oklarıyla kötü ruhlu dansçıları avladılar.
Ortam temizlendi. Koku dağıldı. Güneş kızardı. Bulutlar bile mutluluk horonu teptiler.
....
Cum cum geldi, köye döndük. Sabah rakılarımızı içtik. Kuyruğuyla ; aşkını kaybetme ! yazdı suratıma.
Bir daha onun sözünden çıkmamaya karar verdim.
16 Ağustos 2012 Perşembe
Mal del amor
Kafası karışık tilki, her yaşadığı onun için bir ilkti.
İnanmadı ilk kez gördüğünde dünyayı.
Gördüklerini biriktirdi, bir çuvala doldurdu, sırtında taşımaya başladı.
Tekrar bakacak, ilk kez bakacakmış gibi.
Bir gün, bir gün ilk kez görecek.
İnanmadı ilk kez gördüğünde dünyayı.
Gördüklerini biriktirdi, bir çuvala doldurdu, sırtında taşımaya başladı.
Tekrar bakacak, ilk kez bakacakmış gibi.
Bir gün, bir gün ilk kez görecek.
14 Ağustos 2012 Salı
Ayna
Bir gün senin de yüzerken bir deniz tarağı tarafından göğsün, göbeğin kesilecek, içini göreceksin, kendini hatırlayacak, daha da sevecek, kedileri daha bi turuncu göreceksin....
Buna eminim.
Hem belki aklına düşerim, kim bilir ?
Belki beni özlediğin aklına gelir?
Buna eminim.
Hem belki aklına düşerim, kim bilir ?
Belki beni özlediğin aklına gelir?
20 Temmuz 2012 Cuma
Köprüler
Adam 4 yıldır yalnızdı. Kadının yanına oturdu. 4 duble rakı içti. Kadın hep geçmişinden bahsetti, 3 duble votka içti, bazen vişnesini abartarak. Adam sevmedi, kadına dair hiçbir şeyi. Kadınları iyi tanıyordu, iyi idare etti. Kadının evine gittiler. Adamın vücudu kadına çarptı, tesadüfi bir kaza gibi. Terleri birbirlerine yapıştı, acı biber yemiş ağız gibi. Birbirleriyle çiftleşmesi doğaya aykırı iki hayvan gibi seviştiler.
Bu benim bu hayata gelişimin öyküsü. İki yalnız , iki alkolik, iki anlamsız et parçasının kim bilir hangi kafayla dünyaya saldığı bir dölüm ben.
Şimdi babamın annemin yanına oturduğu gibi senin yanına oturdum. Nefesin anason kokuyor, hikayelerin hep arkandan bakıyor. Az sonra çocuğumuz doğacak, ama sen bunu bilmiyorsun. Nasıl bir intikam köprüsüdür bu ?
Kader, sevdiğin için uydurduğun tesadüfler köprüsüymüş, ya sevdiğin yoksa?
Benim gibi kirli, kokuşmuş duygularınla inşa et köprülerini.
Elbet insanlık da bir gün gelip o köprüleri yıkacak.
Bulutlar sana türlü türlü şakalar yapacak.
Ve sen hep içini aşkla dolduran denizlerin içerisinde yüzecek, balıklara anlatacaksın hikayeni.
Bu benim bu hayata gelişimin öyküsü. İki yalnız , iki alkolik, iki anlamsız et parçasının kim bilir hangi kafayla dünyaya saldığı bir dölüm ben.
Şimdi babamın annemin yanına oturduğu gibi senin yanına oturdum. Nefesin anason kokuyor, hikayelerin hep arkandan bakıyor. Az sonra çocuğumuz doğacak, ama sen bunu bilmiyorsun. Nasıl bir intikam köprüsüdür bu ?
Kader, sevdiğin için uydurduğun tesadüfler köprüsüymüş, ya sevdiğin yoksa?
Benim gibi kirli, kokuşmuş duygularınla inşa et köprülerini.
Elbet insanlık da bir gün gelip o köprüleri yıkacak.
Bulutlar sana türlü türlü şakalar yapacak.
Ve sen hep içini aşkla dolduran denizlerin içerisinde yüzecek, balıklara anlatacaksın hikayeni.
28 Ocak 2012 Cumartesi
Savaş
Savaştan arda kalan pilotlar barda, latex elbiseli orospuların külot renkleri hakkında bahis yaparlardı.
Savaşmayanlarsa, her gece pilot olurlardı.
Biz orospularsa her gece daha da zengin olurduk.
Smaç basamayan kısa çocuk
Kuşatılmış bir gölgenin içinde yaşıyordu.
Bankerler ceplerini daha da şişirmek için kötülük yapıyorlardı.
Hoşlandığı kız aç dudaklarını boyuyordu, ama kısa çocuk için değil , bankerler için.
Okyanusları bilirdi kısa çocuk ama şimdi küçük su birikintilerinden korkar durumdaydı.
Köpekleri izlerdi, geçici huzur molalarında, ama herkes onunla alay eder, köpekleri tekmelerdi.
Küçük Prens diye seslenirdi bazıları o'na, ama bilemezdi onlar kısa çocuğun Küçük Prens kadar
yabancı olmadığını.
.........
Bankerler smaç basıyordu kısa çocuğa, kısa çocuğun üçlüklerini kimse önemsemedi.
Küçük Prens üzüldü kısa çocuğun hikayesine, kuşatılmış gölgelerden şalıyla çekti onu.
Okyanuslara gittiler...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)