6 Mart 2010 Cumartesi

Hayat insanı

Bazı günler gözleri açılmak istemezdi yeni güne.
O da bu duruma karşı çıkmaz, tekrar uyuyana kadar,
tüm günü kapkara geçirirdi.
Ruhunun kirliliğine bu kadar teslim olmuş bir bedenden
insan gibi davranması beklenemezdi.
Hiç arkadaşı kalmamıştı, annesi giderek daha seyrek uğruyordu, o da bıkmıştı
çocuğun bu karanlık dünyasından. O da herkes gibi çocuğun hayata bağlanmasını, bir işe girip çalışmasını, evlenip çocuk yapmasını istiyordu.
37 yaşına gelmişti. Hep aynı kitapları okuyordu. Yenilerini almak için dışarı çıkmak istiyordu fakat çok korkuyordu.
Ne kadar zamandır dışarı çıkmadığını bile bilmiyordu.
Acaba ne giymeliydi? Ayakkabıları ayağına küçük müydü?
Pencereyi açtı. Güneşli bir havaydı.
Muhtemelen bahardı, nisan ya da mayıs ayı olmalıydı.
Merdivenlerden indi.
Korna sesleri, birbirine bağıran insanları duydu.
Acı bir fren sesiyle irkildi, arkasına baktı, siyah bir araba, camdan kafasını dışarı çıkarmış, hiddetinden kzarmış bir adamın ağzından çıkan salyaları gördü.
Çok korktu. Annesini aradı ama nerede olduğunu tarif edemedi, insanlara sormak istedi ama korktu , soramadı.
Kayboldu, tanıdık hiçbir şey göremedi, gece oldu, yürümekten yoruldu.
Uykusu geldi ama tedirginliğinden uyuyamadı.
Hayat o kadar enteresan bir şeydi ki, korkudan gözlerini açmayan adam şimdi kapayamaz olmuştu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder